• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  BODRUM ŞİFA SANATLARI ATÖLYESİ
Reiki İlahi Aydınlanma
Çok değerli üstadımız İsmail Bülbül'ün Reiki ile ilgili bilgi karışıklıklarına, yanlış ve az bilinenlere son verecek, sorularınızı aydınlatacak bu donanımlı kitabı bir ve bütüne hayırlı, uğurlu olsun...

Reiki ile tanışmaya niyetlenenler, yeni başlayanlar ve ileri aşamalardaki tüm öğrenci ve eğitmenler için referans niteliğindeki bu eserin, başucu kaynağınız olması ve en yüksek faydayı sağlamanız dileğiyle... 


Yardım Düzenekleri

Bir zaman önce, annemle o sonu gelmeyen şiddetli didişmelerimizin içinde, beklentilerim ve acım son noktada debelenirken; “Ben senin çocuğun değilim! Ben bir Varlığım! ve senden çok yaşlıyım, yorgunum, artık sorunumuzu halletmemiz lazım, bu şekilde olmuyor, o yüzden şimdi sen beni dinleyecek ve yapacaksın!” demiştim. Annem de bana hiç ummadığım bir biçimde cevap vermişti;
“Belki benden yaşlı olabilirsin, ama unutma ben de bir Varlığım!” Sanırım o an bundan başka bir cümle egomun farkına varıp, iletişim kanalını açmama, gerçekten çabalamama sebebiyet verecek bir hal yaratamazdı. Tek bir saniyede içime işleyen o koca cümle sayesinde, artık susup yola ve kendime bakmaya başladım ve ancak bu biçimde toparlanıp, zamanla kendimi dönüştürebildiğimde her şey durulmaya başladı. Yardım hiç beklemediğiniz tuhaf zamanlarda ve çoğu zaman da yardım etmeye çalıştığınızdan size açılır. Alır ya da almazsınız…

Müşkül , ağır ya da kötü durumda olduğunu düşündüğümüz insanlara genellikle üzülür, onlarla özdeşleşir, onlara acır, kurtarıcılığa soyunur, elimizdeki her şeyi paylaşmaya çabalarız. Çünkü; asıl biz öyle bir durumdayızdır. Bunlar yakınlarımız olduğunda durum daha da vahim boyutlarda seyreder. Yaşadığımız dönemde bu sıklıkla dünyayı kurtarmak, değiştirmek istemek şeklinde de tezahür edebiliyor. İnsanlar, şartlar ve durumlarla empati, iyi niyet ve iletişim halinde olmak, onlara yardım edebilmek için belli bir ölçüde öncüldür; fakat bizim atladığımız hayati nokta; kimseye acıyarak, onların çaba ve sorumluluğunu üstlenerek, onların acı ya da mutluluklarıyla özdeşleşerek, beklentilerle, dünyanın, insanların, düzenin nasıl olması gerektiğine dair kendi kalıp, acı ya da mutluluklarımızı dayatarak, hele ki onların planlarına karışarak bir yerlere ilerlemeye çalışmamızdır. Bunun adına gizli şirkte diyoruz. Bu traji komik bir durumdur ve genellikle de böyle sonuçlar yaratır. Bu sempatidir! Sempatiyle şifa verilmez, bilgelik olmaz, dönüşüm ve denge sağlanmaz; ancak kısa süreli değişimler sağlanır, kendinden verilir, sömürülür ve yapı aynı kalır; yani şifa kaynağının bilinçsizce önü kesilir ve tekrar tekrar sıkıntılı durumlar doğurulur. Bu en temelde kendimizle olan ilişkimiz için de geçerlidir. Sempati; yargıdır, ben bilirimciliktir, parçasaldır, egodur ve egonun olduğu yerde hakiki kaynağından, akıştan ve nötrlükten yoksun bir acı ve mutluluk fakat her zaman duvarlar vardır. Egonun olmadığı yerde ise bir tek O vardır, O’ndan gayrı her şey yok olur. Dönüşüm, denge, şifa, yardımın kaynağı da O’dur. Dolayısıyla, sempati içindeyken adabıyla ne kendimize ne de başkalarına yardım edebilir, ancak zarar veririz. Yardım isteyemeyecek olana değil, yardım istemeyene zorla diretmek sadece çok boyutlu biçimlerde zarar vermektir. Yardımı ego sebebiyle şiddetle geri çevirmekse yine aynı konunun öznesidir. Sempati kirli bir camdır ve zamanla körlük, sağırlık, sakatlık yaratır, kalbi mühürler, kaynakla iletişimi keser. Kaldı ki, hiçbir şeye sorunu var eden şeyin araçlarıyla yardım edemezsiniz. Sorunu yaratan sempatinin araçlarıyla sorunu çözmeye çalışmak akıntıya karşı yüzmek, israf ve acı demektir. Birine ya da kendinize yardım etmek istiyorsanız çerçevenizin dışına çıkmanız gerekir. Çerçevenin dışı için zihni, egoyu, kalanları bırakmanız gerekir. Şu söylediklerim de buna dahildir!
Acıdığımız ya da öfkelendiğimiz tüm o insanlar, şartlar, durumlar biz bedensel, duygusal ve zihinsel parazitlerimizi aşmadan belli oranda erişimimizin mümkün olmadığı o büyük tabloda bireysel ve kolektif belli ihtiyaçlar, roller ve dersler sayesinde bulunur ve ilerlerler ve hiçbir insan ya da şey; ne bir kurtarıcıya muhtaç ne de acınmayla, burun kıvırmayla alçaltılacak ya da yüceltilecek bir niteliğe sahiptir. Hepsi dengeli, şaşmaz mükemmel tam bir düzende kendi muktedirliği ve ilahiliği içinde taşıması gerekli görüleni taşır ve çeşitli biçimlerde yardım görürler. Biz kimin yardıma ihtiyacı olup olmadığını, bunun da hangi boyut ve kanallarla, ne şekilde sağlanabileceğini bilemeyiz. Bu yardımın şayet sizin kanallığınız aracılığıyla yapılması ön görülüyorsa taraflar zaten bunu kendi çaba, sorumluluk ve seçimleriyle kabul eder ya da reddederler. Kabulünde, yardımın mümkün olduğunca kaynağı yansıtır bir temizlikte, aynı zamanda geldiği biçimde buyur edilir ve kullanılır olması tarafların yine derece kendi ölçü, irade ve sorumluluğundadır. Daha da derinin de insan bir tek kendinden sorumlu ve kendi yoluna rehberliğiyle kendi yolunu değiştirmeye muktedirdir.

Tüm bunlar; “Bırakalım dünyayı, sevdiklerimizi, kendimizi ne hali varsa görsünler.”, “Zaten her şey olacağına varır, bir sebebi vardır.”, “Onun yolu da buymuş”, “Benim gücüm yetmez.”, “Her koyun kendi bacağından asılır.” tipinde bir kadercilik, ondan doğan duyarsızlaşma, eylemsizlik, korku, boyun eğme ya da değersizlik olarak asla anlaşılmamalıdır; spiritüel bir takım illüzyonlar, oldukça tehlikeli yerlere çıkar; buna dualiteyi aşınca (?) bir takım içerikleri dışlamak sofistike bir ego ve dualite kalıbı da dahildir. Kaldı ki böyle bir anlayış; denge, değer, düzlem planımız, anlam ve amaç, özgür irade, bilgelik ve çabanın eksik anlaşıldığının, tevekkül ve tefekkürü yanlış yorumladığımızın ne yazık ki bir göstergesidir. Bu; çerçevenin dışına çıkıp oradan aldığımızı burada kullanacak bir denge yaratarak, eylemde bulunmaktır. Eylemin ve yardımın da belli biçim ve boyutları vardır ve kişilerle farklı biçimlerde rezonansa girerler. Pasif, alıştığımızın dışında hareketsiz görünen bir eylem, yardım ya da etkinin, bir hayatı dönüştürebildiğini hepimiz görmüş ya da deneyimlemişizdir, çoğunlukla da onlar en güçlü etkiye sahiptir; çünkü kendi içinizdekini ortaya çıkartırlar, aslolan da budur; fakat insanın denge gereği aktif eylem sergilemesinin gerekli olduğu durumlar da vardır. Ne olursa olsun, herhangi bir insana, bir şeye yardım etmenin en güzel yolu ve başlangıcı; onu ve yolunu adabıyla takdir edebilmek, onu perdelerin arasından görebilmektir, gerisi zaten gelir. Bu da ancak kendimizi takdir edebilip, görebildiğimiz ölçüde mümkün olur. İşte bu gerçek sevgidir, yoksa sevgi sandığımız kılıflardan değil.Reiki’de inisiyasyon yapılırken öğretmen ilahi kaynaktan buna ait enerjisini diler ve şükran sunar, kendi görevini, yerini, değerini bilir, üstlenir; fakat olan herhangi bir şeyi de sadece kendine mal etmez ve her şeyin olması gerektiği gibi gerçekleştiğini bilir; sempatiye, egoya değil, empati ve nihayetinde senin benin kalmadığı kaynağa aracı olur. Daima öğrencisinin önünde diz çöker, ona teşekkür eder, çünkü biz öğrettiklerimizin de öğrencisi, onlar yoluyla da yardım edilenler ve onlarla kendini görüp hizalananlarız. Bizim bir şey yapıp ettiğimiz yok, olması gereken oluyor konu izin vermek ya da vermemek, dahası bunu bile zannetmek, tüm tadı belirleyen bu!Ahu Birlikwww.varolus.com















































Yorumlar - Yorum Yaz