Çok zevklidir çocukken kapı çalıp kaçmak. Şanslıysanız pek çok kez denemişliğiniz vardır. Hep düşünürdüm; ben tam kaçarken, kapının sahibi dikilse önüme acaba nasıl biridir, ne der, ne derim, ne olur diye ve daha da heyecanlanırdım, lakin cesaret edemezdim. Bir sürü başka senaryo araya girerdi. Zamanım yoktu. Daha başka kapılar vardı. Hem ya dayak falan yeseydim…
Hiçbir çocuk ya kapı açılmazsa diye düşünüp beklemez o kapıda fark ettiniz mi? Hemen topuklayıverir. Çünkü çocuğun asıl korktuğu ve merak ettiği ya kapı açılırsa, ya durursam ve sonrası ihtimalidir. Sizi o kapıya getiren de aynı korkunun, merakın haz kısmıdır. Durduran da o hazzın bambaşka bir şeye bürünmesidir.
Halen çocuk kalmış yetişkinler olarak kapıları çalıp kaçıyoruz. Vurmayı az da olsa bilen var, vurmayı bilmek başka ama durmayı bilmek bambaşka demişler… Halen vurmayı bilmez, denge tutturamaz halde çoğu kez de kalabalıkların galeyanına gelip gidiyoruz kapı çalmaya. Kimin kapısını, neden çaldığımızı ise zaten hiç bilmiyoruz. Kör topal bir “heves” işte.
Gel zaman git zaman herkes için bir kapıda değişir her şey. Amma velakin aslolan, dedelerin de dediği gibi çaldığınız kapıda durmaktır. Asıl muhabbet ondan sonra başlar çünkü. Kapıların ardında ne var merak etmek, adım atmak, kaçmak hepsi esaslardır. Fakat doğru biçimde doğru kapıyı çalmadan ve en önemlisi o kapıda durmadan açılamazsınız ki ötesine berisine. Çalıp kaçtığınızla kalırsınız!
Şayet öyle diliyorsan o da bir kapıdır ama. Kapı var, kapı var!
Sen neyi seçeceksin?
Ahu Birlik
www.varolus.com