İsmail Hocamızdan Reiki alan herkes Reiki’de Tasavvuf Ekolünü bilir ya da bir şekilde duymuştur. Hem kendimce hatırlatmak, hem Reiki’ye inisiye olma niyeti olanları biraz daha aydınlatmak, hem de var olan bir takım soruları bir nebze cevaplayabilmek açısından böyle bir yazı yazma gereği hasıl oldu. Nedir Reiki’de Tasavvuf Ekolü? Reiki ve Tasavvuf’un birleştirilmesi nasıl oldu, bunun önemi ve değeri nedir?
Bildiğiniz gibi, Rei; ilahi, Ki ise; enerji yani, Reiki; ilahi enerji, kaynaktan, yaradandan gelen ve taç çakra kaynaklı enerji. Reiki Batı’da her ne kadar; ‘evrensel, her yerde olan yaşam enerjisi’ olarak tercüme edilse de bu haliyle, kök çakra merkezli biyoenerji gibi enerjilerle karıştırılabiliyor. Doğunun derin geleneklerinde ise, Reiki için; ‘gizli sır’ gibi tercümeler yapılır. Işıkla, sevgiyle öz kaynakla, ilahi aydınlanmayla bağlanır. Evet, Reiki her zaman, her yerde olan bir enerji, ama hepsi bu olsa herkes Reiki’ye inisiye doğar ya da kendi kendine bir şeyler olurdu. Fakat, biz öz kaynaktan inisiye olma yoluyla akan bu enerjiyi, kendisi de bir üstat ile inisiye olup, tekniğini geliştirip, ona ismini veren, Mikao Usui ile ve onun tüm dünyaya yayılmasına vesile olan, Hawayo Takata ile ‘Reiki’ ismi altında biliriz. Reiki bir teknikler bütünü, bir başlatıcı şifa enerjisi olarak teknik ve ruhsal açıdan onu aktarmaya yetkin olan bir öğretmen tarafından öğrenciye inisiye edilir, uyumlanır yani Anadolu geleneğindeki adıyla el verilir, alınır, böylece bir kişide akmaya başlar. Kişi aura çakra sisteminin temizlenip, dengeye kavuşmasıyla ilahi enerjiyle bağlanır ve ona kanal olur.
Bu işlemden sonra, insanda pek çok seviyede, birçok açılım ve değişim meydana gelir, kişi özüne giden yola girer, işte bu noktada Reiki tek başına kişinin yaşamında ve 4 seviyesinde ortaya çıkan soruları cevaplamaz. Şayet kişi doğru inisiye olduysa ve kullanılıyorsa evet başlatıcıdır Reiki. Kapı aralar, arındırır, fakat bu temizlik ve dengelenmeler olurken insanda hem bilinçaltı hem bilinçdışı açılır. Öz, tekamül yolunda kişiye vesilelerle belli haller, durumlar yaşatmaya başlar, tüm bunlar daha çok, daha yoğun ve derin sorular doğurur. İnsan belli noktalarda tam olarak neyi, neden, nasıl yorumlayıp yöneleceğini bilemez, bunlar çok fazla kafa karışıklığına, motivasyon kaybına, hatta tehlikeli sapma ve bırakışlara sebep olabilir. Bu gibi sebeplerle de Reiki’nin mutlaka bir mistik ilimle, hakikat bilgisiyle desteklenmesi, tamamlanıp, altının doldurulması gerekir. Birçok ya da münferit hakikat bilgisi yoktur. Yolu kat eden insanlar, patikalar, zamanlar, mertebeler ve isimler farklı göründüğünden biz farklı adlandırır ve algılarız, ama hakikat bilgisi her varlıkta baki, bozulmaz, biriciktir ve hakikat bilgileri birbirini sabote etmezler.
İşte Tasavvuf ya da batıdaki adıyla Sufizm’de bunlardan biridir. Herhangi bir zamana, coğrafyaya, kültüre, bir dine ait değildir, tıpkı Reiki’ye benzer biçimde evrensel ve kadimdir. Tasavvuf; dinleri doğuran, dinler ötesi olan, varlık ve hakikat bilgisi ve ilmidir. Haliyle varoluşsal soruları da doğurur ve cevap verir. Kendini ve özünü bilme yoluna girdiğinizde varlık ve bilgi seviyeniz ister fizikselde, ister ruhsalda olsun, bunlar birbirinden zaten ayrılmadığından ve dönüşüp yol kat edip evrildiğinden; ben kimim, nerden geldim, nereye gidiyorum, varlık amacım nedir, şu halde nasıl yol almam gerekir, neleri, neden yaşıyorum gibi pek çok elzem soru ortaya çıkar. İnsan kendine ya da bir başkasına Reiki aktarırken öze, kalbe, ruha yönelik bu bilgilerden yoksunsa yol çok çetrefilli, uzun, sancılı ve hatta yaralayıcı geçer. Bunu, benzer biçimde bilinçaltı temizliği olmadan Reiki akışının çok çabuk bulanabileceği gerçeğine benzetebiliriz. İdrakten ve ilimden geçmeyen, varlığın tüm seviyelerine sinmeyen bir deneyim ve sezgisellik tek kanatlı kalır, yalpalar, uçamaz, doğası muradına ermez.
İsmail Hocamız da bu yola çıkıp, Reiki’ye inisiye olduğunda hepimiz gibi benzer şeylerle ve sorularla karşılaştı, fakat bunları Reiki’yle, öğretmeniyle ya da Reiki almış olan tanıdıklarıyla çözüp, tatmin edici cevaplar alamadı. Arayışında, zaten çocukluğundan beri içinde olduğu Tasavvuf’a yöneldi. Ve işte eksik parça bulunmuştu. Hocamızın da deyimiyle, ‘Tüm bunlar planlı programlı olmadı, oluverdi, oldu.’ Nasip, çaba ve zamanla yani. Bu şekilde Tasavvuf’un Reiki için ne denli gerekli olduğu anlaşılıp Reiki’yle harmanlandı ve aktarımda bir ekol oluştu.
Ekol için TDK tanımı şu şekilde: ‘Ekol olmak, bir harekete, bir oluşuma önderlik yapacak ve örnek olacak düzeyde bulunma durumuna denmektedir.’ Ekol olmak için ayırt edici bir nitelik ortaya koymak gerekmektedir. Reiki’de Tasavvuf’da nasıl ki kimsenin mülkü değilse, ekoller de şahsi değildir, insanlığa mal olurlar.
Benim kendi ve çevremdeki yolculuklardan bilip deneyimlediğimse; Tasavvuf’un Reiki’ye can, soluk ve ruh kattığıdır. Mistik ilimlerden geçmeyen, hakikat bilgisiyle kademe kademe yoğrulmayan bir insanda, Reiki elbette ki çok kapı açabilir, fakat hep biraz eksik, derinliksiz, cılız, keyifsiz, çiğ ve mekanik kalır. Dahası, yalpalayıp tamamen bırakılabilir çalışmalar, bir ileri iki geri gitmeler, nihayetine ermemeler, nefsani, münferit birtakım zannetmeler ve yol yıkımları söz konusu olabilir. Kişi jenerasyonlara aktarım aşamasında, yani bir öğretmense bu çok daha dikkat edilmesi gereken can alıcı bir husustur. Saf, hakiki, bozulmamış bir bilgiden yoksun bir enerji, tıpkı bir yemeği yediğinizde tuzunun, acısının, ekşisinin ama illa ki tadının tam oturmaması, madde ve manada neyin, neden, nasıl yapıldığına dair kör nokta kalması gibidir. Çünkü, kendimle, O’nunla, buluşup kavuşmadıysam, hep bilir bunu bir yanım ve arar hakikatini içten içe; onda, bunda, şunda, ötede ve beride. Ve ancak neyle besleniyorsa onun meyvesini verebilir karşısındakine de.
Nasip oldu diyelim, canım hocamın mayası tuttu, Reiki beni Tasavvuf’a, kadim öğretiler ve geleneklere, mistik ilimler ve muhabbete bağladıktan sonra yolum inanılmaz rahatladı, netleşip zenginleşti ve ‘Tamam’, dedim ‘Budur olması gereken.’ O gün bugün benim için aynı şeyin iki yüzü gibi olan Reiki ve Tasavvuf’u birbirinden ayrı görmem ne pratiğimde, ne aklımda, ne de gönlümde. ‘Kişinin korunması ve saflığı, Ustasına ve hayatına olan saygısıdır’ derler. Belli kurallar, etikler, bağlar, neyin ne olduğunu hakikatiyle bilip uygulama insanın hem kendi yolculuğunda hem de bütünle ilişkisinde öncelikli sorumluluğudur.
Anadolu, Tasavvuf geleneği için daima çok değerlileri yetiştirmiş, yetiştirmeye devam eden ve edecek olan kadim topraklar. Spiritüel ve enerjetik soy atalarımıza ve bu paha biçilmez yola vesile olan, iki muhteşem ummanı birleştirip hep yanı başımızda duran İsmail Hocamıza sonsuz teşekkürler. Dilerim herkesin çabasına nasip olsun; yolu, yolcuyu tanımak, çiçeklenir düşüp kalkarken sapla samanı ayırt edebilmek.
Ahu Birlik
www.varolus.com