Beden
Fiziksel beden; fiziksel olmayanın maddeleşmiş, ağır, yoğun, kaba halidir. Dolayısıyla bizim varlığımızın bir parçası da bedendir, fakat biz sadece biyolojiden, fizyolojiden ya da vücutlarımızdan, et ve kemikten ibaret olan varlıklar değiliz, tıpkı sadece zihinden ve duygulardan ibaret olan varlıklar olmadığımız gibi. Bu alanlar içindeki (fiziksel, zihinsel, duygusal) özdeşleşme yanılgılarla tek yönlü olduğunda, çift yönlü olan doğal akışta dengesizlikler, tıkanmalar oluşarak
sıkıntılar başlar; çünkü biz gördüğümüz haliyle parça (beden) olarak tezahür etsek de aslen bütünsel varlıklarız. Bizim anne karnında biyolojik, fiziksel yapımız oluşmadan enerji alanlarımız, auramız oluşmaya başlar. Bu neden; fiziksel hastalık ve rahatsızlıkların kaynağının daha üst katmanlarda yer almasının, enerjileri ellerle aktarabilmemizin ve onları beden yoluyla alabilmemizin (formsuz olanın form yoluyla iletişim kurabilmesinin) sebeplerinden de biridir. Akış bütünsel ve her yönedir, parçalar birbirlerini etkiler ve birbirlerinden etkilenirler.
Bu parçalardan beden; ilahi bir sistem olarak son derece karmaşık muazzam bir yaratım, hassas ama dayanıklı, her an iletişim halinde olan, çok boyutlu bilinçli bir tasarımdır. Bedenin tüm kozmosla bağlantılı olan kendi farkındalığı vardır. Bizler beden olarak da aşkın bilincin yıldız tohumları, kainatın haritaları, varoluşun bedeninden ve dünyanın bedeninden parçalarız. Bedenlerimiz de zihin ve duygularımız gibi dünyanın titreşimleriyle ve çevresindeki alanlarla beraber salınır. Bizler madde boyutunda deneyim, arzuların tekamülü için kendimizi bütünden ayırıp frekans düşürdüğümüzde seçtiğimiz doğrultularda ihtiyaçlarımıza göre formlanırız. Dolayısıyla, bir yere oturtamadığımız bedensel engeller, hastalıklar, kalıtsal ya da doğuştan gelen rahatsızlıklar, biçim / işlev bozuklukları ve eksiklikleri aslında çok boyutlu bir tamamlanma aracı olarak hizmete sunulurlar. Her beden seçilir, bütünü ve tamamlanmayı yansıtır.
Süptil katmanlarımızda yer alanın, kendini onun bir parçası olan bedende tezahür ettirmediği bir durum yoktur. Süptil katmanlar dengeli ve açıksa onun yansıması olan beden de açık ve dengeli olarak kendi doğallığı ve saf bağlantısıyla sorunsuz olarak işleyecektir. Fakat süptil alanlarda yaratılan olumsuzluklar varsa bunlar -tüm bilinçler tarafından oluştuğu kaynak ve anda her zaman farkına varılamasa da- hepimizin istisnasız farkında olduğu ve özdeşleştiği vücutta görmezden gelinemez bir hastalık, sağlığın, akış ve dengenin bozulması halini alacaktır. Bu da insanların, Reiki gibi şifa enerjilerine genellikle fiziksel bir sıkıntı ve hastalığa çözüm olması için girişinin temel sebebidir. Çünkü insanın, genellikle temel farkındalığı ve odağı beden boyutundadır. Reiki 1. Aşama çalışmalarının; fiziksel düzlemden, beden farkındalığı yoluyla başlayıp yükselmesinin sebeplerinden biri de budur. Varlık, birbirinden habersiz, bağımsız, amaçsız, anlamsız, parçasal, mekanik, kaotik bir başı boşluk olmadığından enerji şifa çalışmalarında holistik (bütünsel) bir yaklaşım izlenir ve bedene müdahale ediliyormuş gibi görünen çalışmalarda bile niyet; bedenden onun bağlı olduğu diğer parçalar da ulaşıp bütünlük ve dengeyi sağlamaktır. Şifanın, tedaviden temel farkı da budur.
Varlığın parçası (insan), madde düzeyindeyken, madde düzeyinin oyun planı ve koşulları dolayısıyla bütünle, özle bağlantı azalır, dolayısıyla biz her şeyi parçasal ve sınırlı olarak ele almaya, tüm hakikati de bu gerçeklikten ibaret sanmaya başlarız. Ve her alana uyguladığımız gibi bunu, bedene de yansıtırız. Tek başına beden tedavisi (ya da tek başına zihin tedavisi) çoğu zaman geçici, baskılayıcı, yan etkisi bol, eksik bir anlayıştır, bu nedenledir ki semptomları ortadan bir süreliğine kaldırabilir, onları başka bir şekille geri dönecek biçimde terfi ettirebilir (değişime uğratabilir), semptomları tedavi edebilir, iyileştirebilir; fakat bütünü şifalandırmaktan yani durumu yaratan köke, kaynağa inmekten (dönüşümden) oldukça uzaktır. Temeli molozlardan temizlemeden, hele ki inşa ederken sağlıklı olanı da kırıp dökebilen tüm çalışmalar oldukça dengesiz bir düzlemde durur. İnsanlığa hizmet için artık mutlaka başka boyutlarla da içiçe olarak bütünsel bir geliştirme yolu tutulması gerekir.
Bugün, zihinlerimizin, doğanın dengesi ve akışını bozduğumuz gibi, bedeninkini de parazitlerle bozuyor, dinlendirmiyor, farkına vararak ya da varmadan onu hiç durmadan zehirliyoruz. Beden zihin gibi yalan söyleyemez. Beden doğal olarak, ona en faydalı ve uyumlu biçimde ne yemesi, ne zaman
uyuması, ne zaman uyanması, nasıl bir çevrede bulunması, nasıl tepki vermesi gerektiğini, nelerin yıkım getireceğini kusursuz olarak bilir, bildirir; ama size boyun eğmek zorunda kalır. Tek odağımız, bilincin rehberliğinden yoksun bıraktığımız zihin olduğundan ve bu doğrultuda alanlar yarattığımızdan beri, bedeni de duymaz, dinlemez, ona güvenmez, saygı sevgi, özen göstermez olduk. En faydalı rehberleri köleleştirmek ya da putlaştırmak çok eski bir insan alışkanlığıdır, arasını bulmamız pek mümkün olmuyor. Oysa ki, bu ilahi tasarımın hakkını veren sürücüler olabilmek, onu kutsayıp kutsanabilmek ne muazzam bir mutluluktur. Bedene rağmen, ona karşı yaşayamazsınız. Bu yoldaki aracınızı berbat biçimde kullanırsanız, çok çabalamasına rağmen sizi yarı yolda bırakacaktır.
Ego, bedeni sürerse beden size sıkıntı çıkartır. Bu da öğrenim için uygundur, fakat daha acısız, sağlıklı ve akışta olan; özün her birini birlikte sürebilmesidir, çünkü denge ve bütünlüğü sağlayacak olan yaratıcı kaynak, ana birleştirici odur. Egonun bedene hakim olması; üst katmanlardaki bozulmadan, üst katmanlara dair farkındalığımızın azalması, iletişimin dengesizleşmesinden kaynaklanan bir kısır döngüdür. Bu nedenle; ne zaman ki bedenle ilgili bir şey onarılmak istense üst katmanlar onarılır, açılımlar barındıran durumlarda tersi de işler, ritm iki yönlüdür, her alan titreşimlere geçirgendir. Tüm duygular ve düşünceler bedenin onunla eşleşen bölgelerinde anında hissedilir ve cevaplanır. Sinirlendiğinizde ya da size mutluluk veren bir şeyler düşündüğünüzde bedeninizde neler olduğunu gözlemleyin. Beden, düşünce yapıları, auralar, duygular gibi süptil olanları algılama ve onlardan etkilenme aracımız olduğu gibi onları da etkileyebilir ve dönüştürebilir. Yoga, nefes, chi gong, tai chi, masaj gibi çalışma alanları ve disiplinler bunlara birkaç örnektir. Yine aynı sebeplerden daha süptil bir enerji olan Reiki; bedende hissedilebilir ve beden tüm diğer alanlarla beraber buna karşılık verir. Beden, bilinçli ve bilinçdışı tüm düşündüklerinizi, duygu ve sözlerinizi kabul eder ve gerçekleştirir. Alanlar geçirgendir ve aydınlanma sadece tek bir alanı kullanarak gerçekleşmediği gibi bedenden çıkıp bütüne ulaşan aydınlanma deneyimleri de mevcut ve uygundur.
Bedene bakışta kollektif yön gözardı edilemez. Bedeni; nefsin ve egonun bir aracı olarak görüp negatif etiketleyen, hiyerarşiye tabi olarak ötekileştiren, ona direnerek dışlayan, görmezden gelen, bastıran ya da zorla, şiddetle, yoksunluklarla disipline etmeye çalışan tüm anlayışlar varlığı parçalar, buna bedenin ihtiyaçları ve görüntüsünü ayıp, günah, alçaltıcı, yasak olarak etiketleyip suçluluk, sapkınlık ve nefret uyandıracak içselleştirmelere ve projeksiyonlara sebebiyet veren kurumsal din kaynaklı kullanımlar da dahildir. Bedende neyi beğenmiyor ya da dışlıyorsak kendi içimizde onun yansımasına bakıp ona şefkat göstermeli, onun bize tamamlanmada nasıl hizmet edebileceğini bulmalıyız. Hepimiz geçmiş zamanlarda beden yoluyla da bir çok travmatik acı yaşadık ve onu çoktan ötekileştirdik; fakat bunlar şimdi kucaklamayı öğrenmek içindir. Evet beden bir amaç değil bir araçtır; fakat yolculuk ettiğiniz araç da yolculuğun bir parçası ve ilahi olanın amaçlı seçilmiş bir anahtarı, eğitmeniniz, emanetiniz, yoldaşınızdır. Evet beden ya da zihin arzularken, duygular coşarken ruhun çağrısın duymak neredeyse imkansızdır; fakat beden, zihin ve duygunun arzusu da, insan doğasının, varlığın bir parçasıdır, ve ancak o, farkındalık ve sevgiyle kucaklanarak dengelendiğinde ruhun çağrısını ve tekamülü taşıyabilir, dönüşümü bu düzlemde bütünsel olarak gerçekleştirebilir. Öte yandan; tesir maddeden çekildiğinde beden ölür bu şu anlama gelir; sürücü ve araç ayrılır; maddesel olan diğer maddesel olanlar içinde tekamül ederek dönüşüp yaşamaya devam eder. Onu süren binici de kaynağına geri döner ve yolculuğuna başka bir biçimde devam eder.
Madalyonun diğer yüzünde bedeni dengesiz biçimde yüceltme geleneği yer alır. Bu gelenek; bedeni yine diğer tüm alanlardan ayırarak, kültüre, zamana, topluma, cinsiyet gibi biçimlere özel öğrenilmiş bir tapınma ritüeliyle, ona “özel” bir anlam atfeder. Bu durumda beden artık bir amaç olmuş ve asli yapısı bozulmuştur. Yönelimler görünürde farklı olsa da aşağılama ya da yüceltme geleneklerinin ikisinin de ardında yatan sebep aynıdır: Kayıp ve korku. Bedenin doğal tapınağından sapıp onu putlaştıran örneklerini bugün bilimin sonsuz yaşam, sonsuz güzellik, sonsuz gençlik arayışlarında, takıntılı biçimde seyreden bedene yönelik aktivite ve uygulamalarda, medyanın beden söylemlerinde, yapay / öğrenilmiş beden ve cinsiyet imajlarında, bedeni kullanarak karşı taraf üzerinde tahakküm kurma yönelimlerinde, hastalık ve sağlığa bakış açımız gibi örneklerin içinde izleyebilirsiniz. Denge içinde sevgiyle, çatışma yaratmadan, ötekileştirmeden yaşayabildiğinizde bedeni lanetlemeye ya da ona tapınmaya gereksiniminiz kalmaz. Beden ruhun gösterdiği yolu, madde aleminde en iyi şekilde uygulamak üzerine tasarlanmıştır. Beden doğal rutini, saflığı, güzelliği ve kendi oluşuyla ruhu izler ve uyumla varolurlar. Ruh ve bedenin dengeli biçimde pay sahibi olduğu, birbirlerini destekleyip güçlendirdiği bir insana bakmaya doyamazsınız, bunun beden biçimiyle de hiçbir alakası yoktur çünkü artık onun ötesinde bambaşka bir frekans yayar; o tüm kozmosun bir senfonisi gibidir.
Beden; samimiyetsiz, ölü bir üretim hattında üretilip satılmaya, tüketilmeye, sahip olunmaya çalışılan bir çağdaş kültür imajı, fetişi, bir ego aracı değil; gözümüzün önünde olup uzanamadığımız, çabaladıkça ya da yerdikçe batırdığımız bir hazinedir. Öte yandan bir insanın kendine, diğerlerine ve bütüne bakış açısı bedenine bakış açısıyla aynıdır, bu nedenle insan bedenden de okunur ve her beden bir bilinçtir. Bedenlerin birbirine açılması, birleşmesi auraların birbirine açılması ve birleşmesidir ve niteliği ne olursa olsun cinsel bir birleşmede çok fazla bilgi aktarılır, bu da her zaman niteliği ve ihtiyaca göre her seviyede çift yönlü olumlu, destekleyici ya da olumsuz, yıkıcı etkiler yaratabilir. Kendi bedeninizi farkındalıktan yoksun bir obje, bir ikame olarak sevgisiz ve saygısızca kullanıyorsanız, diğer bedenleri de bu yönde kullanırsınız ve bu titreşime sahip bir bilincin bedeniyle eşleşirsiniz. Bir insan belli şeyleri örtmek ya da açmak istediğinde de bedeni kullanabilir. Bedende izlenebilen tüm bağımlılıklar (aşırı / az yemek, sigara, alkol, madde, cinsel, ya da obsesif bedensel takıntılar vs.) üst katmanlardaki korku, kayıp, acı ve eksikliklere ve bunların ikamesi, yamanması, esnetmesi ve telafisine işaret eder. Tüm seçimlerin deneyim ve ilerleme açısından kendince gerekli, eşsiz, uygun fakat dönüştürüledebilir de olduğunu bilmemiz gerekir.
Özetle anlaşılması gereken; beden, zihin ve ruhun birbirinden ayrı olmadığı, hepsinin sistem içinde birbirlerine bağlı ve birbirlerini etkileyen nitelik ve görevleri olduğu ve biri olmadan ötekinin olamayacağıdır. Dolayısıyla üst katmanları gerçekten kullanabilmek için bedeni, bedeni gerçekten kullanabilmek için de öteki katmanları anlamalıyız.
Ahu Birlik
Yorumlar -
Yorum Yaz